ÂHİRET GÜNÜNE ÎMÂN:

Âhiret günü: İnsanların hesap ve cezâ için yeniden diriltilecekleri kıyâmet günüdür.

Âhiret günü denilmesinin sebebi; o günden sonra başka bir günün olmamasından dolayıdır. Zirâ cennetlikler, cennetteki yerlerine, cehennemlikler ise cehennemdeki yerlerine yerleşeceklerdir.

Âhiret gününe îmân üç hususu içerir:

1. Ölümden sonraki diriliş anlamına gelen "Ba's"a îmân etmeyi içerir. Bu da ölülerin Sûr’a ikinci üflenişten sonraki diriltilmesidir.

Sûr’a üflendiği zaman ölüler yeniden diriltilecekler ve insanlar yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak hesap vermek üzere Âlemlerin Rabbinin huzuruna duracaklardır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"(Kıyâmet günü insanı) tıpkı ilk defa (anasından yeni doğduğu gün) yarattığımız gibi onu yeniden diriltiriz. Bunu yerine getirmeyi gerçekten vadettik. Bir şeyi vadettiğimiz-de (onu dâima) yerine getiririz."

[1]

Ba'sın (ölümden sonraki dirilişin) gerçek ve sâbit olduğuna Kur'an, sünnet ve müslümanların icmâı delâlet etmiştir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: 

"(Ey insanlar!) Sonra siz, bundan (ecelinizin bitmesin-den) sonra mutlaka öleceksiniz. Sonra da şüphesiz siz, kıyâmet gününde yeniden diriltileceksiniz."

[2]

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konuda şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar, kıyâmet gününde yalınayak, çıplak ve (erkekler) sünnetsiz olarak haşrolunacaklardır."

[3]

Müslümanlar, kıyâmet gününde insanların yeniden diriltileceklerinin sâbit olduğunda icmâ etmişlerdir. Onların yaratılışlarının hikmetinin gereği de budur. Zirâ bu hikmet, Allah'ın, yeryüzündeki bu halife için yeniden dönecekleri bir zamanın olmasını ve elçilerin dili üzere görevlendirdiği bu kimselere yaptıklarının karşılığını vermesini gerektirir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Sizi, boş yere (emir ve yasak, sevap ve ceza olmaksızın) yarattığımızı ve (kıyâmet günü) gerçekten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız."

[4]

Allah Teâlâ, elçisi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- hakkında ise şöyle buyurmuştur:

"(Ey Nebi!) Şüphesiz sana Kur'an'ı indiren, (onu tebliğ etmeyi ve ona sımsıkı sarılmayı) farz kılan Allah, mutlaka seni döneceğin yere (Mekke'ye) döndürecektir."

[5]

Hesap ve cezaya îmân etmeyi içerir.

Kul, amelinden hesaba çekilecek ve yaptıklarının karşılığını alacaktır. Kur'an, sünnet ve müslümanların icmâı buna delâlet etmiştir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz onların (ölümden sonraki) dönüşü, sadece bizedir. Sonra onların (yaptıklarından) sorguya çekilmesi de sadece bize âittir."

[6]

"Kim, (kıyâmet günü Rabbinin huzuruna) bir iyilikle gelirse, ona getirdiğinin on katı (iyilik) vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o sadece getirdiğinin (günahının) misliyle cezâlandırılır. Onlar (hiçbir) haksızlığa uğratılmazlar."

[7]

"Biz, kıyâmet günü adâlet terâzileri kurarız. Artık hiç kimse bir haksızlığa uğramaz.(Yapılan bu iş, hayır olsun, şer olsun) bir hardal tanesi ağırlığınca bile olsa, onu (terâziye) getiririz. Hesap gören olarak biz, (herkese) yeteriz."

[8]

Abdullah b. Ömer'den -radıyallahu anhuma- rivâyet olunduğuna göre, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz Allah, (kıyâmet günü) mü'min kulunu (ikram ve ihsanına) yaklaştırır, üzerine perdesini koyup onu örter ve: '(İşlediğin) şu günahı biliyor musun? Şu günahı biliyor musun?' der. O da:

-Evet yâ Rabbi! der.

Tâ ki bütün günahlarını kabul eder ve kendi kendine, artık helâk olacağını görünce, Allah ona şöyle der:

-O günahlarını dünyada iken görmezden geldim. Bugün ise onları senin için bağışlıyorum.

Ardından sevapları bulunan amel defteri ona verilir. Kâfirler ve münâfıklara gelince, yaratılanların arasından (Allah'ın huzuruna getirilecekler ve) şâhitler onlara:

-İşte (dünyada) Rablerine yalan söyleyenler (O'na iftirâ edenler) bunlardır. Bilin ki Allah'ın lâneti, zâlimlerin üzerinedir, diyeceklerdir."  

[9]

Yine, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den sahih olarak haber verilen hadiste buyurmuştur:

"Şüphesiz Allah -azze ve celle-, iyilikleri (sevapları) ve kötülükleri (günahları) yazmış, sonra da bunları detaylı olarak (şu sözüyle) açıklamıştır:

-Her kim, bir iyilik yapmaya azmeder de onu yapmazsa, Allah kendi katından ona bir tam iyilik yazar. Eğer o, iyilik yapmaya azmeder de onu yaparsa, Allah kendi katından ona on iyilikten yedi yüz iyiliğe, hatta kat kat daha fazla yazar. Her kim de, bir kötülük yapmaya (günah işlemeye) azmeder de onu yapmazsa, Allah kendi katından ona bir tam iyilik yazar. Eğer o, kötülük yapmaya azmeder de onu yaparsa, ona sadece bir kötülük (günah) yazar."

[10]

Müslümanlar, yapılan amellere karşılık hesap ve cezânın sâbit olduğunda icmâ etmişlerdir. Bu da hikmetin gereğidir. Çünkü Allah Teâlâ kitaplar indirip elçiler göndermiş, elçilerin getirmiş oldukları şeyleri kabul etmelerini ve yapılması gerekenlere göre hareket etmelerini onlara farz kılmış, bu konuda muhâlif olanlarla savaşmalarını onlara gerekli kılmış, muhâliflerin kanlarını, evlatlarını, kadınlarını ve mallarını müslümanlara helal kılmıştır. Eğer hesap ve cezâ olmasaydı bu durum, abesle iştigal etmek olurdu ki,  hikmet sahibi Rab Teâlâ bundan münezzehtir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuya işâret etmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Kendilerine (elçi) gönderilenlere (elçilerimizin çağrısına uydunuz mu diye) mutlaka soracağız, gönderilen elçilere de (elçilik görevini tebliğ edip-etmediklerinden ve onların çağrılarına ümmetlerinin uyup-uymadıklarından) elbette soracağız. Sonra da onlara, (dünyada yaptıklarını) tam bir bilgi ile anlatacağız. Biz, onlardan (hiçbir zaman) uzak olmadık."

[11]

3. Cennet ve cehenneme îmân etmeyi içerir.

Âhiret gününe îmân; cennete, cehenneme ve her ikisinin cinler ve insanlar için ebedî dönüş yeri olduğuna îmân etmeyi içerir. Cennet, Allah Teâlâ'nın muttakî mü'minler için hazırladığı nimetler yurdudur. Onlar ki, Allah Teâlâ'nın kendilerine farz kıldığı şeylere îmân eden, ibâdeti yalnızca Allah Teâlâ'ya hâlis kılmak ve elçisine uymak sûretiyle Allah Teâlâ'ya ve O'nun elçisine itaat eden kimselerdir.

Cennette, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına gelmeyen türlü nimetler vardır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: 

"Îmân edip sâlih ameller işleyenlere gelince, işte yaratılmışların en hayırlısı onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları, (saraylarının) altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir. Allah, onlardan râzı olmuş (sâlih amellerini kabul etmiş), onlar da (kendilerine hazırladığı lütuf ve ihsana karşılık) Allah’tan râzı olmuşlardır. İşte bu (güzel) mükâfat, Rabbinden korkan (ve O'nun yasaklarından sakınan) içindir."

[12]

Başka bir âyet-i kerîmede şöyle buyurmuştur:

"Yaptıklarına karşılık olarak, onlar (mü'minler) için (Allah tarafından) göz kamaştıran neler saklandığını hiç kimse bilemez."

[13]

Cehenneme gelince, orası, Allah Teâlâ'nın kâfir ve zâlimler için hazırladığı azap yurdudur. Onlar, Allah Teâlâ'yı inkâr eden ve elçisine karşı gelen kimselerdir.

Cehennemde her türlü azap ve akla gelmeyen işkenceler vardır.

Nitekim Allah Teâlâ cehennem ve cehennem azabı hakkında şöyle buyurmuştur: 

"Kâfirler için hazırlanan ateşten kendinizi koruyun!"

[14]

"(Ey Nebi! O gâfillere) de ki: (Sizin getirdiğiniz) hak, Rabbinizdendir. O halde (sizden) dileyen îmân etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz biz, zâlimler (kâfirler) için duvarları kendilerini çepeçevre kuşatan (şiddetli) bir ateş hazırladık. (Orada şiddetli susuzluktan dolayı su istemek için) imdât dileyecek olsalar, onlara erimiş maden gibi yüzlerini haşlayan bir su getirilir. (Susuzluğu gidermeyip aksine arttıran) bu içecek, ne kötü bir içecek, (cehennem de) ne kötü kalınacak bir yerdir."

[15]

"Şüphesiz Allah, kâfirleri (hem dünya, hem de âhirette) rahmetinden kovmuş ve onlar için alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklar ve (kendilerini savunacak) ne bir dost, ne de (kendilerine yardım edecek) bir yardımcı bulacaklardır. Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, 'Keşke Allah'a ve Rasûle itaat edeydik' diyecekler."

[16]

Ölümden sonraki bütün hususlar, Âhiret gününe îmân ile bağlantılıdır.

Bu hususlar:

a) Kabir fitnesi (sorgusu):

 Ölünün defnedildikten sonra Rabbinden, dîninden ve nebisinden sorguya çekilmesidir. Allah Teâlâ, îmân edenleri sağlam söz (lâ ilâhe illallah) ile sâbit kılacaktır. Mü'min: Rabbim Allah, dînim İslâm ve Nebim Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir, diyecektir.

Allah Teâlâ, zâlimleri saptıracaktır.

Kâfir: (Sorulan sorulara) Hah...Hah.. Bilmiyorum! diyecektir.

Münâfık veya şüpheci kimse ise: Bilmiyorum! İnsanların bir şeyler söylediklerini işittim, ben de onu söyledim, diyecektir.

b) Kabir azabı ve nimeti:

Kabir azabı, münâfıklar ve kâfirlerden zâlimler için olacaktır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: 

 "(Ey Nebi!) O zâlimleri, ölümün korkunç dehşeti ile boğuşurken, (canlarını alacak olan) melekler de ellerini uzatmış bir halde onlara: ‘Haydi düştüğünüz şu durumdan kendinizi kurtarın! Allah’a karşı gerçek olmayanı söylemenizden (iftirâ etmenizden) dolayı sizler, bugün en alçaltıcı azapla cezâlandırılacaksınız” derlerken onların halini bir görmüş olsaydın."

[17]

Allah Teâlâ, Firavun âilesi hakkında şöyle buyurmuştur:

"Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar (Firavun âilesi, hesap gününe kadar kabirlerinde azap olunurlar): Kıyâmetin kopacağı gün de (yaptıkları kötü amellerine karşılık olarak) Firavun âilesini en şiddetli azaba sokun!"

[18]

Zeyd b. Sâbit'in rivâyet ettiği hadiste, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz bu ümmet, kabirlerinde imtihan olunacaktır. Eğer (işittiğinizde) birbirinizi defnetmenizden korkmasaydım, şahsen işittiğim kabir azabını size de işittirmesi için Allah'a duâ ederdim.

(Zeyd b. Sâbit dedi ki:)

Ardından yüzünü bize dönerek:

-Cehennem azabından Allah'a sığının, buyurdu.

(Sahâbe):

-Cehennem azabından Allah'a sığınırız, dediler.

-Kabir azabından Allah'a sığının, buyurdu.

(Sahâbe):

-Kabir azabından Allah'a sığınırız, dediler.

-Fitnelerin açığından ve gizlisinden Allah'a sığının, buyurdu.

(Sahâbe):

-Fitnelerin açığından ve gizlisinden Allah'a sığınırız, dediler.

-Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığının, buyurdu.

(Sahâbe):

-Deccâl'in fitnesinden Allah'a sığınırız, dediler."

[19]

Kabir nimetlerine gelince, onlar sâdık mü'minler içindir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur: 

"Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır, deyip, sonra (O'nun dîni üzere) dosdoğru olanların üzerine (ölüm anında) melekler inerler (ve onlara şöyle derler): (Ölüm ve ölüm sonrasından) korkmayın (ve dünyada arkanızda bıraktığınız şeylere) üzülmeyin, size vaat olunan cennete sevinin."

[20]

"Hele (ölüm anında) can boğaza dayandığında, o zaman siz bakar durursunuz. Biz, ona (meleklerimizle) sizden daha yakınız. Fakat siz (onları) göremezsiniz. Eğer hesaba çekilmeyecekseniz, onu (canı, bedene) geri çevirin. Eğer doğru söyleyenlerden iseniz. Fakat (ölen, Allah'a) yakın kimselerden ise, (âhirette) ona rahmet, güzel rızık ve nimet cenneti vardır. Eğer o, (amel defteri) sağ tarafından verilenlerden ise,(amel defteri) sağ tarafından verilenlerden sana selâm olsun. Eğer (ölen, ölümden sonraki dirilişi) yalanlayan ve (doğru yoldan) sapanlardan ise, ona kaynar suda bir ziyâfet ve cehenneme atılmak vardır.(Ey Nebi! Sana anlattığımız) bu, (şüphe olmayan) kesin gerçektir. O halde, yüce Rabbinin adını tesbih et!"

[21]

Berâ b. Âzib'den -radıyallahu anh- rivâyet olunduğuna göre, kabrinde (Münker ve Nekir adlı) iki meleğin sorularına cevap veren mü'min hakkında Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"...Bunun üzerine semâdan bir ses gelir: Kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir yer döşeyin (makamını hazırlayın), onu cennetten giydirin ve ona (kabrinden) cennete giden bir kapı açın.

Nebi -sallallahu aleyhi sellem- buyurdu ki:

-Ona cennetin esintisinden ve güzel kokusundan kokular gelir ve kabri, gözünün görebileceği yere kadar genişletilir..."

[22]

references

[1] Enbiyâ Sûresi:104

[2] Mu'minûn Sûresi: 15-16

[3] Buhârî ve Müslim

[4] Mu'minûn Sûresi: 115

[5] Kasas Sûresi: 85

[6] Ğâşiye Sûresi: 25-26

[7] En’âm Sûresi:160

[8] Enbiyâ Sûresi:47

[9] Buhârî ve Müslim

[10] Buhârî ve Müslim

[11] A'râf Sûresi: 6-7

[12] A'râf Sûresi: 6-7

[13] Secde Sûresi: 17

[14] Âl-i İmrân Sûresi: 131

[15] Kehf Sûresi:29

[16] Ahzâb Sûresi:64-66

[17] En’âm Sûresi:93

[18] Ğâfir (Mü'min) Sûresi:46

[19] Müslim

[20] Fussilet Sûresi:30

[21] Vâkia Sûresi:83-96

[22] İmam Ahmed'in -Allah ona rahmet etsin- bu konuda rivâyet ettiği uzun hadis şöyledir:

Berâ b. Âzib'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der:

"Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Ensar'dan bir adamın cenâzesini defnetmek için dışarı çıktık, kabre geldiğimizde kabir henüz kazılmamıştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- oturunca, biz de onun meclisine saygıdan dolayı sanki başımızda kuş duruyormuşçasına hepimiz hareketsiz bir şekilde onun etrafında oturduk. Elinde bir çubuk vardı ve düşünceli bir şekilde çubuğun bir ucuyla yeri eşeliyordu. Derken başına kaldırdı ve -iki veya üç defa-:

-Kabir azabından Allah'a sığının, buyurdu.

Sonra şöyle buyurdu:

-Mümin kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman ona gökten yüzleri sanki güneş gibi olan beyaz yüzlü melekler iner. Yanlarında cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Sonra ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der:

-Ey güzel ruh, çık ve Rabbinin mağfiretine ve rızâsına gel.

Bunun üzerine o ruh, tulumun ağzından damlayan bir damla gibi çıkar ve ölüm meleği onu alır. Ölüm meleği, mü'min kulun ruhunu aldığında, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar ve bu kefene koyarlar. O ruhtan, yeryüzünde bulunan en güzel mis kokusu gibi bir koku çıkar. Onu melekler arasından geçirirken: 

-Bu güzel ruh nedir? derler.

Dünyadaki en güzel isimlerini söyleyerek:

-Falan oğlu falandır' derler.

Dünya semâsına ulaşıncaya kadar çıkarırlar. Melekler onun için kapının açılmasını isterler. Onlara kapı açılır. Bunun üzerine yedinci semâya ulaşıncaya kadar her semâda bulunan Allah'a yakın melekler o ruha eşlik ederler. Nihâyet Allah-azze ve celle-  şöyle buyurur:

-Kulumun amel defterini, İlliyyîn'e yazın ve ruhunu yeryüzüne geri gönderin. Çünkü ben, onları ondan (topraktan) yarattım ve yine ona döndüreceğim. Bir defa daha onları (hesaba çekmek üzere) topraktan çıkaracağım.

 Bunun üzerine mü'min kulun ruhu bedenine iâde edilir. Ardından iki melek yanına gelip onu oturturlar ve:

Rabbin kimdir? derler.

Mü'min kul:

-Rabbim Allah'tır, der.

Onlar:

-Dinin nedir? derler.

Mümin kul:

-Dinim İslâm'dır, der.

Onlar:

-Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler.

Mümin kul:

-Allah'ın elçisidir, der.

Onlar:

-Sana bunları bildiren nedir? derler.

Mümin kul:

-Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve onu tasdik ettim, der.

Bunun üzerine semâdan bir ses gelir:

-Kulum doğru söyledi. Cennet'ten bir yer döşeyin (makamını hazırlayın), onu cennet elbiselerinden giydirin ve ona cennetten bir kapı açın, der.

Bunun üzerine ona cennetin esintisinden ve güzel kokusundan kokular gelir, gözünün görebileceği yere kadar kabri genişletilir. Sonra ona, güzel yüzlü, güzel elbiseli ve güzel kokular içerisinde olan birisi gelir ve seni mutlu edecek şeyle sevin. Bugün sana vadolunan gündür, der. Bunun üzerine o:

-Sen kimsin? Senin o hayırlı yüzün nedir, der.

O:

-Ben, senin sâlih amelinim der.

Bunu işitince, Yâ Rabbi! Kıyâmeti çabuk kopar ki, âileme ve malıma kavuşayım, der.

Kâfir kul, dünyadan ayrılmak ve âhirete yönelmek üzere olduğu zaman, yanlarında kaba ve sert elbise olan siyah yüzlü melekler gelir ve onun görebileceği bir yerde otururlar. Sonra ölüm meleği onun yanına gelip başucunda oturur ve ona:

-Ey çirkin ruh, haydi çık! Allah'ın öfkesine ve gazabına gel! der.

Bunun üzerine ruhu bedenine dağılır ve ıslak yüne dolaşan pıtrağın yünden çekilip çıkarıldığı gibi, ölüm meleği onun ruhunu bedeninden çekip alır (ruhu bedeninden güçlükle ayrılır). Ölüm meleği ruhunu alınca da, melekler onu göz açıp kapayacak kadar ölüm meleğinin elinde bırakmazlar. Onu ölüm meleğinin elinden alırlar, kaba ve sert elbisenin içine koyarlar. Ondan yeryüzünde bulunan en pis leş kokusu gibi bir koku çıkar. Onu semâya yükseltirler. Her semâda bulunan meleklerin yanından geçerken onlar:

-Bu pis ruh kimindir? derler.

Melekler, dünyadaki en kötü ismini söyleyerek:

-Falan oğlu falandır, derler.

Dünya semâsına gelince, onun için semânın kapılarının açılmasını isterler, fakat ona kapılar açılmaz.

Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu âyeti okudu:

"(Öldükleri zaman) onlar (ın ruhların)a gök kapıları açılmaz ve halat, iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremezler. Suçluları işte böyle cezâlandırırız."(A'râf Sûresi: 40)

Allah -azze ve celle- şöyle buyurur:

-Onun amel defterini Siccîn'e ( en aşağı tabakaya) yazın, der.

Sonra onun ruhu, gökten yere fırlatılıp atılır.

Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- sonra şu âyeti okudu:

"Kim Allah'a ortak koşarsa, sanki o, gökten düşüp de parçalanmış da kendisini kuşlar kapmış veya rüzgâr onu uzak bir yere sürükleyip atmış kimse gibidir. " (Hac Sûresi:31).

Ardından ruhu bedenine iâde olunur da (Münker ve Nekir adlı) iki melek ona gelip yanına oturur ve:

Rabbin kimdir? derler.

Kâfir kul:

-Şey şey, bilmiyorum, der.

Onlar:

-Dinin nedir? derler.

Kâfir kul:

-Şey şey, bilmiyorum, der.

Onlar:

-Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler.

Kâfir kul:

-Şey, şey, bilmiyorum, der.

Bunun üzerine semâdan bir ses:

-Yalan söyledi, ona cehennemdeki yerini hazırlayın ve ona cehennemden bir kapı açın' der.

Cehennem ateşinin sıcağından ve sıcak rüzgârından gelir ve kaburgaları birbirine geçecek şekilde kabri ona daraltılır. Çirkin yüzlü, kötü elbiseli ve pis kokulu bir adam ona gelir ve şöyle der:

-Seni üzecek şeye sevin! Bugün, vaadolunduğun gündür.

Kâfir ruh ona:

-Sen kimsin? Çirkin yüz, kötülük getirdi, der.

O da:

-Ben senin çirkin amelinim, der.

Bunun üzerine: Rabbim! Kıyameti koparma, der." (İmam Ahmed'in Müsnedi, hadis no: 17803) (Çeviren)

Pıtrak: Dikenli tohumları hayvanların kıllarına ve insanların giysilerine takılan bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Botanik (Bitki bilimindeki) adı; 'Xantium spinosum'dur.

Ebu Dâvûd'un rivâyet ettiği hadis ise şöyledir:

Berâ b. Âzib'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle der:

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte Ensar'dan bir adamın cenâzesini defnetmek için dışarı çıktık, kabre geldiğimizde kabir henüz kazılmamıştı. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- oturunca, biz de onun meclisine saygıdan dolayı sanki başımızda kuş duruyormuşçasına hepimiz hareketsiz bir şekilde onun etrafında oturduk. Elinde bir çubuk vardı ve düşünceli bir şekilde çubuğun bir ucuyla yeri eşeliyordu. derken başına kaldırdı ve -iki veya üç defa-:

-Kabir azabından Allah'a sığının, buyurdu.

-Cerîr'in buradaki hadisinde şu fazlalık da vardır-:

-Ölü, (kabre konulup yakınları oradan ayrıldıktan sonra) ve (Münker ve Nekir adlı iki melek) ona:

-Ey Falanca! Rabbin kimdir? Dinin nedir? Nebin kimdir? diye sorarken geri dönenlerin ayak seslerini mutlaka işitir.

(Hadisi rivâyet eden) Hennâd şöyle der:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

Ardından iki melek yanına gelip onu oturturlar ve:

-Rabbin kimdir? derler.

Mü'min kul:

-Rabbim Allah'tır, der.

Onlar:

-Dinin nedir? derler.

Mümin kul:

-Dinim İslâm'dır, der.

Onlar:

-Size gönderilen adam hakkında ne dersin? derler.

Mümin kul:

-O Allah'ın elçisidir, der.

Onlar:

-Sana bunları bildiren nedir? derler.

Mümin kul:

-Allah'ın kitabını okudum, ona inandım ve onu tasdik ettim, der.

-Cerîr'in hadisinde şu fazlalık vardır-:

'İşte bu, Allah -azze ve celle-'nin şöyle buyurmasıdır:

"Allah, inananları hem dünya, hem de âhiret hayatında hak ve kalıcı söz ile sapasağlam tutar. Zâlimleri de (dünya ve âhiret hayatında haktan) saptırır. Allah, (îmân edenleri başarıya ulaştırmak ve kâfirleri de rüsvây etmek hususunda) dilediğini yapar."(İbrahim Sûresi: 27)

-Sonra Osman ve Hennâd rivâyette ittifak ettiler-:

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

-Bunun üzerine semâdan bir ses gelir: Kulum doğru söyledi. Cennetten bir yer döşeyin (makamını hazırlayın), ona cennetten bir kapı açın ve onu cennet elbiselerinden giydirin, der. Bunun üzerine ona cennetin esintisin-den ve güzel kokusundan kokular gelir, gözünün görebileceği yere kadar kabri genişletilir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-, kâfirin ölüm hali ve şiddeti hakkında ise şöyle buyurdu:

-Ardından ruhu bedenine iâde olunur (Münker ve Nekir adlı) iki melek yanına gelip onu otururlar ve:

Rabbin kimdir? Diye sorarlar.

Kâfir kul:

-Şey, şey, bilmiyorum, der.

Onlar:

-Dinin nedir? Diye sorarlar.

Kâfir kul:

-Şey, şey, bilmiyorum, der.

Onlar:

-Size gönderilen adam hakkında ne dersin? Diye sorarlar.

Kâfir kul:

-Şey şey, bilmiyorum, der.

Bunun üzerine semâdan bir ses:

-Yalan söyledi, ona cehennemdeki yerini hazırlayın, ona cehennem elbiselerinden giydirin ve ona cehennemden bir kapı açın, der.

Cehennem ateşinin sıcağından ve sıcak rüzgârından gelir, kaburgaları birbirine geçinceye kadar kabri ona daraltılır.

-Cerîr'in hadisinde şu fazlalık da vardır-:

'Sonra (ona hiç acımasın diye) onun başına kör, dilsiz ve elinde demirden büyük bir balyoz bulunan bir melek (zebâni) görevlendirilir. Bu balyozla bir dağa vurulmuş olsaydı, o dağ toprak olurdu. Bu balyozla ona öyle bir vurur ki, hemen toprak oluverir. Kâfir, bunun şiddetiyle öyle bir çığlık atar ki doğu ile batı arasındaki insanlar ve cinlerden başka herkes bu çığlığı işitir. Sonra ona tekrar ruh verilir." (Sünen-i Ebî Dâvûd, hadis no: 4127) (Çeviren)





Dilinizi Seçin